TMK 510 ve devam maddelerinde düzenlenen mirasçılıktan çıkarma; kanunun aradığı anlamda aile bağına layık olmadığını gösteren kimseye uygulanan bir medeni hukuk yaptırımı, bir çeşit özel hukuk cezasıdır. Davranışlarıyla miras bırakan ile arasındaki sıkı ve yoğun aile bağlarını koparan mirasçıyı miras bırakanın tasarruflarına karşı korumakta ısrar etmek anlamlı olmayacağından, belli koşullar dâhilinde kanun koyucu miras bırakana ölüme bağlı tasarrufuyla mirasçısını mirasından tümüyle uzaklaştırma imkânı tanımıştır.
Cezai mirasçılıktan çıkarma olarak isimlendirilen bu durumun şartları 4721 Sayılı Kanun’un 510. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
“Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:
1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.” .
Görüldüğü üzere; mirasçılıktan cezai çıkarmanın iki temel şartı bulunmaktadır: Bunlar, çıkarma sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ve çıkarmanın ölüme bağlı tasarruf biçiminde yapılmasıdır.
Miras bırakanın ilk çıkarma sebebine dayanabilmesi için, mirasçının mutlaka suçtan mahkûm olması gerekmez. Başka bir deyişle kesinleşmiş mahkûmiyet kararının varlığı bir koşul değildir; aile bağlarını koparacak seviyede kusurlu ve suç teşkil edebilecek hukuka aykırı bir eylemin varlığı, bu konuda verilmiş bir mahkûmiyet kararı olması aranmaksızın, ispat yükü üzerinde olan tarafça, ispata elverişli delillerle ortaya konulabilecektir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, bu sebebin varlığının kabul edilebilmesi için suçun “ağır” olması aranmıştır. Hâkimin suçun ağırlığı konusunda takdir yetkisini kullanırken ceza hukuku kuralları bağlamında değil, işlenen fiilin aile bağlarına yaptığı etki bakımından medeni hukuk esaslarına göre değerlendirmede bulunması gerekir.
Mirastan çıkarma için ikinci sebep ise; mirasçının, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemiş olması hâlidir.
Aile üyelerinin birbirlerine karşı aile hukukundan doğun yükümlülüklerine ilişkin olarak Medeni Kanunumuzda pek çok hüküm bulunmakla beraber somut olayı da ilgilendiren en genel hüküm Kanun’un 322. maddesinin “Ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirine yardım etmek, saygı ve anlayış göstermek ve aile onurunu gözetmekle yükümlüdür” şeklindeki düzenlenmesidir.
Mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin ikinci sebep, aile hukukundan doğan yükümlülüklerin önemli ölçüde yerine getirilmemiş olması, ağır bir suç işlemiş gibi mirasbıranın mirasçısını saklı payından mahrum bırakarak cezalandırılmasını haklı kılacak ağırlık ve yoğunlukta olmalı, bazı yükümlülüklerin ihlal edilmiş olması tek başına yeterli kabul edilmemeli ve ağır bir ihlalin varalığı aranmalıdır.
Neticeten her iki çıkarma sebebinde de hâkim taraflarca sunulan ispat araçlarıyla dosyaya yansıyan vakıaları her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirmeli ve mirasçının kanun koyucunun miras bırakının tasarruf özgürlüğüne karşı koruduğu saklı payından dahi mahrum olmasını gerektirir bir durumun var olup olmadığını ortaya koymalıdır.
Medeni kanun 512. maddesi ile ispat yükünü açıklamıştır. Buna göre; ”
Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.
Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.
Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur”.